dünyanın ucunda bir köyde

Festivalde gösterilecek 'Ayna'nın yönetmeni Hakan Şahin Kanada'da bir köyde yaşıyor. Bir ara şoförlük de yapan Şahin, bir gün 'Bisiklet Hırsızları'nı seyretti ve hayatı değişti.

MELİS ÇELEBİ - İSTANBUL - RADIKAL GAZETESİ

Hakan Şahin, sinemaseverler de dahil, birçoğumuzun şimdiye kadar adını bile duymadığı bir Türk yönetmen. Bunun bir nedeni, 1965 doğumlu yönetmenin 15 yaşından beri dünyanın bir ucundaki Kanada'da yaşaması. Bilgisayar mühendisliği okumuş, ancak 'Bisiklet Hırsızları'nı seyretmesiyle hayatı farklı bir yola sapmış. İlk kısa filmini 30'unda çekmiş. Şahin'in ilk uzun metrajlı filmi 'Ayna', insanların kendi içlerinde verdikleri savaşı konu ediyor.
Şahin'in "İnsanın en ilkel korkusu olan ölüm korkusuyla yüzleşme sürecini ve bu süreç içinde, onu esir alan zihninden kaçmaya çalışmasını anlatıyor" diye özetlediği filmin kahramanı, Uğur Polat'ın canlandırdığı yaşı geçkin bir öğrenci. Hem yüksek ihtisasını yapmak hem de kardeşinin ölümünün verdiği acıyı unutmak için Kanada'ya gelen bu öğrenci, nüfusu 250'yi aşmayan bir köydeki hazır yiyecek dükkânında çalışmaya başlar. İlk başlarda ona değişik gelen hayatı, bir süre sonra rutin bir hal alır ve o, tecrit edilmişliğin ruhsal baskısı altında ezilir.
Dünyanın bir ucunda, 250 nüfuslu bir köyde yaşayan Hakan Şahin'e, e-mail aracılığıyla ulaştık.


Bilgisayar mühendisliğinden mezun olmuşsunuz. Sinema da nereden çıktı!

Samsun Anadolu Lisesi'nde ortaokulu tamamlayıp, 1980'de göçmen olarak Kanada'ya gittim. Kanada'da lise 1'de okulun en iyi resim öğrencisi seçilmiştim. Lise 2'de resim yerine elektronik dersini tercih ettiğimde resim öğretmenim kızmıştı. Sanatla bağlantım orada kopmuş olsa da, üniversiteden mezun olduğumda, hayatımı bir bilgisayar önünde oturup, pizza yiyerek geçirmek istemediğimi anladım. Mezuniyet sonrası ağabeyimin yönettiği nakliyat firmasında şoför
olarak çalışmaya başladım. Sinemaya ilgim bu dönemin ürünüdür. 

Sinemaya nasıl adım attınız?
Babadan kalma şirket, Kanada'nın Alberta eyaletine bağlı bir küçük köy olan Zama'daydı. Nüfusu 250. Hormonlarımın en cırtlak çalıştığı bu dönemde, taşra hayatının içinde bulunmamın büyük etkisi oldu. Benliğime yerleşen bir şey varsa, o da o günlerde çektiğim yalnızlıktır. Bu yalnızlık, beni melankoliye sürükledi, bunun sonucunda yaratıcılığım harekete geçti. 

Bir gün, bir film izledim...
Zama'da medeniyet ile tek bağlantımız, dev çanak antenimiz aracılığıyla ulaştığımız binbir çeşit televizyon kanalıydı. Bir gün tesadüfen müthiş bir film seyrettim. Bu yıl Festivalde de gösterilen 'Bisiklet Hırsızları'. Bu film benim için dönüm noktasıdır. Sinemanın eğlence değil, sanat olduğunu anlamam bu sayededir. Bir filmdeki montaj, mizansen, ritim gibi ayrıntıları bolca film seyrederek öğrendim. 

Türk filmleri hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Kuzey Amerika'da Türk filmi bulmak kolay değil. Fazla bilmiyorum. Bol film seyrettiğim dönemde en çok etkilendiğim Türk filmi, Tunç Okan'ın 'Otobüs' filmi oldu. 'Dünyayı Kurtaran Adam'ı bir videocuda görünce çok sevinmiştim. 

En çok beğendiğiniz Türk yönetmenleri hangileri?
Benim kuşağımın yönetmenleri arasında Derviş Zaim'i çok beğeniyorum ama pek fazla Türk filmi göremediğim için fazla tanımıyorum. Nuri Bilge Ceylan da çok yetenekli bir yönetmen. Zeki Demirkubuz da, böyle bir ortamda iki film yaptığı için bile ödüllendirilmesi gereken bir insan. Ömer Kavur'un Boston'da bir retrospektifi olduğunda ne kadar sevinmiştim.

'Ayna' daha önce gösterime girdi mi, yoksa ilk defa İstanbul Film Festivali'nde mi gösteriliyor? Gösterildiyse ne gibi tepkiler aldınız?
Ayna ilk defa, 17 Mart 2002'de Kanada'da Edmonton Film Festivali'nde gösterildi. Küçük bir festival olmasına rağmen benim için önemliydi, çünkü hayatımın büyük bir kısmı üniversiteyi okuduğum bu kentte geçti. Defalarca film seyrettiğim ünlü sinematek Princess'te yapıldı gösterimler. Tepki umduğumdan çok daha iyiydi.
Bir film üzerinde uzun zaman çalışmanın verdiği yorgunluk insana ister istemez bir tedirginlik veriyor ama gelen tepkilerden memnundum. İlk kez bir toplulukla seyretmiştim ve belirli sahnelerde umduğum tepkiyi alınca emeğimin boşa gitmediğini anladım. Şimdi, Türk seyircisinin tepkisini tedirginlikle bekliyorum.

Yurtdışındaki festivallerle İstanbul Film Festivali'ni kıyasladığınızda ortaya çıkan benzerlikler ve farklılıklar neler?
1999'da Chicago'da zar zor bir Türk film festivali düzenledim. Bu vesileyle tanıştığım, Amerika çapında isim yapmış programcılar vardı; mesela Alissa Simon ve Barbara Scharres gibi. Alissa geçen yıl İstanbul Film Festivali davetlisi
olarak gelmişti ve bana ne kadar etkilendiğini açıkça söyledi. Yani Kuzey Amerika'daki sinemaseverler tarafından bilinen bir festival. Çok zengin programı var.

Türk filmlerinin dünyaya açılmasını engelleyen bir neden de sansür. Festivalde yarışmaya katılan filmlerden biri yasaklandı, bunun dışında ikisi de yasaklanma tehlikesi atlattı...
Sansürün, Türk filmlerinin dışarıya açılmasını engellediğini sanmıyorum ama kendimizi aldatmaktan başka bir şey olmadığını da söylemek isterim. Kuzey Amerika'da imajımız 'sakıncalı' bir Türk filmi tarafından hiçbir zaman zedelenmedi ama sansürlenen bir filmin, bir Amerikan gazetesinde yer alan alaylı haberinin imajımıza verdiği zarar çok daha büyük. 

Kanada'da göçmen sinemacı olmak zor mu?
Ne yararı var ne de zararı. Kanada'da sinemacı olmak zor bir kere ama şartlar Türkiye'yle kıyaslandığında çok daha iyi. 'Ayna'yı yapmamda Kanada hükümetinin
önemli desteği oldu. Tabii maddi destek hiçbir zaman yetmiyor ama Türkiye'deki duruma bakınca ne kadar şanslı olduğumu anlıyorum. 

 'Ayna', 23 Nisan saat 19.00'da Beyoğlu Sineması'nda izlenebilir.